Dramatist Türkiye
Dramaturji: Ses ve Söz
Bölüm 1: Oğuz Arıcı / Dramaturjinin Tanımı, Sınırları, Belirsizlikleri
0:00
-29:10

Bölüm 1: Oğuz Arıcı / Dramaturjinin Tanımı, Sınırları, Belirsizlikleri

Dramaturji nedir? Sınırları belli bir alan mıdır, yoksa her prodüksiyonda yeniden mi tanımlanır?

Yaşam Özlem Gülseven: Herkese merhaba. Bugün “Dramaturji: Ses ve Söz” podcastinin ilk bölümünde sevgili Oğuz Arıcı’yla birlikteyiz. Hoş geldiniz hocam.

Oğuz Arıcı: Hoş bulduk. Merhaba.

Yaşam: Nasılsınız?

Oğuz: Teşekkürler, sizler nasılsınız?

Yaşam: İyiyim ben de, çok teşekkür ederim. Sizin ilk bölümde burada olmanız benim için çok heyecan verici. O yüzden tekrar teşekkür ederim. Ben sohbete geçmeden önce sizinle tanışmamış olan dinleyicilerimiz için kısa bir biyografinizi okumak istiyorum: Oğuz Arıcı, 1976 yılında Almanya'da doğdu. İstanbul Üniversitesi Tiyatro Eleştirmenliği ve Dramaturji Bölümü mezunu. Yüksek lisans ve doktorasını da aynı bölümde tamamladı. Çeşitli topluluklarda yazar, yönetmen ve dramaturg olarak çalıştı. Birçok üniversitede misafir öğretim üyesi olarak dersler verdi. Halen İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tiyatro Eleştirmenliği ve Dramaturji Bölümü’nde öğretim üyesi olarak çalışıyor. 2024 yılında dramaturglar, oyun yazarları ve dramatik yazarlıkla ilgilenen herkes için rehber niteliğinde olan Kurmaca'nın İnşası başlıklı kitabı Habitus Kitap tarafından yayımlandı.

Hocam siz Dramatist Türkiye’yi en başından beri biliyorsunuz, bu süreçte hep bizimle birlikteydiniz. İlk bölüm aynı zamanda bir giriş niteliğinde olacağı için sizinle dramaturji üzerine konuşarak başlamak istedim. Çünkü biliyorsunuz, hem tiyatromuzda hem de dünyada hâlâ tartışılan, muğlak bir tanımı olan bir alan. O yüzden sizin bunu nasıl tanımladığınızı dinleyerek başlayabiliriz.

Oğuz: Tabii ki, hâlâ bir tanıma ulaşmak zor. Genel tanımlardan başlayalım önce. “Dramaturji” kâğıt üzerinde ne? Kâğıt üzerinde aslında tiyatro metinlerinin sahneye taşınması sürecinde düşünsel bir aracı rolü oynuyor, metinle sahne arasında bir çeşit köprü görevi görüyor. Dramaturjinin ya da dramaturgun göreviyle ilgili yapılan her tanım, bir itirazla sürdürülebiliyor: “Peki ama şu ne olacak?” ya da “Bu durumda ne yapılacak?” gibi sorularla genişliyor. Dolayısıyla dramaturgun alanı çok geniş bir alan. Ama pratikte pek de öyle olmuyor. Bunu söylerken şunu kast ediyorum: Hangi grupla, hangi kumpanyayla, bu grupların ya da kumpanyaların nasıl bir örgütlenmeye ve yapıya sahip olduğuna bağlı olarak dramaturgun görevi belirleniyor ve sınırlanmaya başlıyor. Ben pek çok ekiple dramaturg olarak çalıştım. Her ekiple farklı şekillerde kendimi farklı görevleri icra ederken buldum. Ama aynı zamanda, aynı ekiple farklı bir oyun çalışırken de farklı görevlerde bulundum. Dolayısıyla her bir çalışma biricik. Her bir prodüksiyon kendi ihtiyaçlarını dayatıyor ve dramaturg da burada kendine bir pozisyon buluyor sanırım. Burada yine kâğıt üzerinde ödenekli tiyatrolar ve bağımsız tiyatrolar ayrımı da yapmak gerekiyor. Bazı tiyatrolarda, özellikle ödenekli tiyatrolarda dramaturgların rolleri biraz daha belirgin gibi duruyor. Ama bağımsız tiyatrolarda dramaturglar açıkçası, biraz önce söylediğim gibi, oyundan oyuna aslında kendi pozisyonlarını belirliyorlar. Bu pozisyon alma hali, üretim sürecinde ortaya çıkan birtakım ihtiyaçlardan kaynaklanıyor elbette.

Yaşam: Bu da aslında oyuna ve prodüksiyona göre değiştiği için de çok daha esnek bir meslek alanı haline getiriyor dramaturgları belki. Çünkü şekillenebilmesi gerekiyor oradaki yönetmenle kurduğu ilişkiye göre. Dramaturji alanında çalışan bir akademisyenin bir cümlesi vardı: “Dramaturji olmadan hiçbir tiyatro prodüksiyonu olmaz. Soru sadece nasıl ve kim tarafından yapıldığıdır. ” Birçok oyunda dramaturg olmamasına rağmen orada bir dramaturji çalışması yapıldığını da görüyoruz ve dramaturji de aslında insanların kafasında tam olarak oturan bir kavram değil hâlâ. Tiyatro profesyonelleri için bile galiba söyleyebiliriz bunu.

Oğuz: Ben hep bu tür durumlarda etimolojiye gitmenin yardımcı olacağını düşünürüm. Platon’un söylediği gibi, adı aslında o şeyin formuyla ilgili bize ipucu veriyor. Dramaturji aslında çok basit, yalın anlamıyla “dramayı yapmak, dramayı icra etmek, dramayı sahneye koymak” anlamlarına gelecek “drama işi” anlamına geliyor. Dolayısıyla, aslında dramaturg da özel bir isim olan “dramaturg” olmadan önce aslında onlar birer oyun yazarıydı. Aisikhylos, Euripides, belki Sofokles’i hariç tutabiliriz, çünkü Sofokles’in oyunlarda oynamadığı söyleniyor. Ama onlar gerçek anlamda dramaturglardı. Yazıyorlardı, yönetiyorlardı, bizatihi oynuyorlardı. Tam olarak drama ergonunu, drama işini bilfiil icra ediyorlardı. Dolayısıyla sahneye konmuş bir oyun varsa, bir gösteri varsa aslında orada bir dramaturji var, orada o işi icra eden birileri var. Ama şimdi daha özelleşmiş bir alandan söz ediyoruz. Yönetmen, oyuncu, kostüm tasarımcısı, ışık tasarımcısı, yaratıcı sürece, prodüksiyonun tüm yaratıcı sürecine katılan tüm ekip aslında birer dramaturg olmak zorunda özü itibariyle. Fakat her birinin özelleşmiş alanları var. Her biri aslında daha pratik bir alanla da meşgul oluyorlar. Dramaturglar zaman zaman aslında işin teorik çerçevesini hatırlatan bir görev de üstleniyorlar. Tabii ki, bir sürü işleri daha var ama benim genellikle bir pozisyon olarak kendimi bulduğum yer orası oluyordu. Bu illa ki dramaturgun bir teorisyen olarak kendini hatırlatması anlamına gelmiyor. Dramaturg oyunla ilgili bir rapor yazan biri de olabilir ya da kendini bu şekilde sınırlandırabilir. Ya da oyunun broşürünü, oyunun reji defterini, oyunun tanıtımını organize eden birisi olarak da görev alabilir. Fakat bütün bu görev alanlarında ya da bir oyunun ihtiyacına göre herhangi bir pozisyona, biraz önce senin de dediğin gibi, bu esnekliği gösterebilmek için de aslında biraz donanımlı birisinin olması gerekiyor. Ama hiç kimse her konuya hâkim değildir ve bu hiç bilmediğimiz bir alanda, hiç tecrübemizin olmadığı, bilgimizin olmadığı bir alanda bir oyunu sahneye koyarken yeni şeyler öğrenmeye açıklıkla da ilgili bir esneklik. Dolayısıyla öğrenmeye açık birisi de olması gerekiyor diye düşünüyorum.

Yaşam: Evet, kesinlikle katılıyorum. Kişisel deneyimlerimde de hissettiğim şey dramaturglar, oradaki o “yeni olan şey”le karşılaşmayı hem kendi için hem de ekip için yaratabilen kişiler aslında. Hem kendini hem de ekibi bu yeni bilgiye hazırlaman ve hem teorik çerçevede hem de sahneleme pratiği içinde bu bilgiyi bir şekilde adapte edebilmen gerekiyor. Bunları değerlendirdiğinizde şu an, son dönemde dramaturgun konumunu nasıl görüyorsunuz?

Oğuz: Aslında bu tanımdaki belirsizlik, pratikteki belirsizlikten çok farklı değil gibi gözüküyor. Biraz önce söylediğim gibi ödenekli tiyatrolarda, daha kurumsallaşmış tiyatrolarda dramaturgun pozisyonu, dramaturgun görev alanı daha belirli gibi duruyor. Fakat bağımsız tiyatrolarda belirli bir sistematikten, belirli bir görev alanından söz edemiyoruz. Her oyunda bir dramaturgla çalışma gibi bir düzenlilik görülemeyebiliyor ya da dramaturgların görev alanları her oyunda değişebiliyor. Ekipten ekibe değişebiliyor. Dolayısıyla bir tutarlılıktan söz edemeyiz. Ama bu illa ki olumsuz bir şey midir, ondan da emin değilim açıkçası. Dramaturgların görev alanlarının bu kadar belirsiz olması dramaturjinin olumsuz bir yönü değil. Onlar her alanda kendi görev alanlarını yeniden ve yeniden tespit edecek kişiler oldukları için, sanki onların meslek tanımlarının bir parçasıymış gibi de duruyor bu. Ama son kertede, bundan 20 yıl öncesine göre dramaturgla tanışmak, dramaturga ihtiyaç duymak konusunda biraz daha ilerlediğimizi düşünüyorum. Daha önce dramaturgun ya da dramaturg diye biriyle çalışmanın bir ihtiyaç olmadığı fikri daha yaygındı. Şimdilerde artık bir dramaturga ihtiyaç olduğu daha fazla işittiğim bir şey. Yönetmenler, yazarlar, oyuncular ekipte bir dramaturgun olmasını güven verici buluyorlar. Tabii ki, bu benim şahsi gözlemim yani dar bir çevreyle yaptığım konuşmalardan çıktı. Belki insanlarla iyi bir mülakattan sonra daha iyi bir fikir sahibi olabiliriz diye düşünüyorum. Ama dramaturgluk mesleğinin daha fazla tanındığını ve daha fazla ihtiyaç duyulduğunu söyleyebilirim. Bu pozisyona daha fazla ihtiyaç var bugün diye düşünüyorum.

Yaşam: Evet, ben ihtiyaç açısından düşünmemiştim ama bir yandan, aslında aktif şekilde dramaturg yetiştiren üniversiteler, bölümler var şu an Türkiye'de ve aslında ekiplerle çalışıp iş birliği yapabilecek mezun dramaturglar var. Belki bunun da bir etkisi vardır giderek daha fazla artmasında.

Oğuz: Sadece dramaturji eğitimi ve buradan mezun olma, yani bir insan kaynağının şu anda tiyatro sektöründe dolaşıyor olması değil; tiyatro alanının da çeşitlenmesiyle ilgili bir şey. Dolayısıyla bu çeşitlilik içerisinde farklılaşma, daha iyi ürünler ortaya koyma hedefiyle hareket edildiğinde bir dramaturga olan ihtiyaç beliriyor gibi düşünebiliriz. Bunun dışında, tabii ki tiyatro sadece pratikte yapılabilen bir şey değil. Teorik bir zeminde, teorik bir kaynaktan da hareket ettiğinizde daha kalıcı işler yapabiliyorsunuz. Bu anlamda dramaturg belki ekiplere güven veriyor olabilir, diye düşünüyorum. Bizim tabii İstanbul Üniversitesi Tiyatro Eleştirmenliği ve Dramaturji Bölümü’nde hedeflerimizden bir tanesi dramaturg da yetiştirmek. Bir yanıyla eleştirmen yetiştirmek bir yanıyla da aslında yazar yetiştirmek. Oyun yazarı yetiştirme hedefiyle de bir program yürütüyoruz. Bütün bunlarda ne kadar başarılı oluyoruz, tartışılabilir. Çünkü küçük bir bölümdük, daha da küçüldük. Dramaturji de tiyatro gibi çok disiplinli bir alan. Dolayısıyla, aslında çok daha geniş, çok daha derin bir program uygulamak gerekir. Fakat bunu hakkıyla başaramadığımızı söyleyebilirim. Biz sadece bu çok disiplinli alanın çok daha fazla çalışmaya ihtiyaç duyduğunu ve bunun bir gereklilik olduğunu öğrencilerimize hatırlatmaya çalışıyoruz açıkçası. Bir lisans programından mezun olarak dramaturg olunamayacağını ben sık sık derslerde söylüyorum. Bizim ders içeriklerimiz ve okumalarımızla tamamlanabilecek bir şey değil. Sürekli tazelenen, güncellenen bir alan bu alan. O yüzden bir dramaturgun sürekli besleniyor olması gerekiyor. Fakat yine de, tabii ki lisans eğitimi düzeyinde söylersem, bizim programımızın daha da derinleşmesi gerekirdi. Ama üniversite sistemiyle ilgili başka problemler var orada. Eğitim sistemimizle ilgili problemler bunlar.

Yaşam: Ben de kendi deneyimimin içinde en çok galiba pratik eksikliğini hissetmiştim. Çünkü zaten teori anlamında, sizin dediğiniz gibi belki de derinleşmesi gerekiyordur. Ama bir lisans öğrencisi olarak oraya ilk girdiğimde oradaki teoriyle karşılaşma zaten çok derin hissettiriyor. Çok derin bir noktaya gelmişsin gibi hissediyorsun. Ama bir ekiple çalışma pratiği olmadan mezun olduğumuz da bir bölüm. Bu benim okurken mesele ettiğim, sonrasında bir tiyatro üreticisi olarak var olduğumda ekiple hangi türden bir diyalog kuracağımı bilemediğim bir noktaydı. Dramaturji eğitimi konusunda eksikliğini en çok hissettiğim konu buydu sonraki süreçte.

Oğuz: Evet, şimdi ben sürekli öğrencilere “Bir ekiple çalışın.” diyorum. Çünkü yaptıkça öğrenirsin ve öğrendikçe de yaparsın aslında. Bu sadece böyle masa başında okumayla olabilecek bir şey değil, deneyimle kavranabilecek bir alan. Daha bugün bir öğrencimle görüşüyordum. O da “Nasıl öğrenebilirim? Nasıl yapabilirim?” diyordu. Sanırım bu bağı daha da güçlendirmek gerekiyor. Bizim bölüm öğrencileri ve aslında bağımsız tiyatrolarla işbirliğini daha da güçlendirmek gerekiyor. Çünkü bir tiyatronun metinden sahneye taşınma sürecine tanık olmadıkça ya da bunu deneyimlemedikçe kâğıt üzerinde bazı şeyler yanlış anlaşılabiliyor. O deneyimle ancak doğru bir şekilde kavranabiliyor diye düşünüyorum. O yüzden sürekli aslında öğrencileri alanda insanlarla tanışmaya kışkırtmaya çalışıyorum ama çoğu zaman bu gerçekleşmiyor.

Yaşam: Bu sene mesela sanırım konuk yazarlar ağırlandı sizin derslerinizde. Bence bu çok güzel bir işbirliği alanı. Çünkü ancak bu yolla olabiliyor maalesef.Bir staj yapma hali ya da üniversite kurumu ile bağımsız tiyatroların organik bir bağı olmadığı için, ya bu kişisel ilişkilerle mümkün olabiliyor, o da gerçekten öğrencinin fazla girişken olmasını talep eden bir yöntem oluyor, ya da bu bahsettiğimiz karşılaşma alanlarının belki çoğalması gerekiyor.

Oğuz: Evet, biz bu sene aslında şöyle bir niyetle yola çıkmıştık: Tiyatro alanından sanatçılarla, yaratıcı ekipte bulunan sanatçılarla öğrencileri karşılaştırmak, bir deneyim paylaşımı yapmalarını sağlamaktı. Yazarlarla başladık, biraz öyle devam etti. Aslında yönetmenler, dramaturglar, sahne tasarımcıları, ışık tasarımcıları gibi tiyatronun diğer profesyonelleriyle de öğrencileri buluşturmak istiyoruz. Çünkü o meslekleri de tanıyor ve temas ediyor olmaları gerekiyor. Mesela bir kurgucu gelsin, sinemada kurgu nasıl yapılıyor anlatsın.Sadece tiyatro değil sinema alanında da teknik profesyonellerle tanışılsın, o dünyaya temas edilsin istiyoruz. Bakalım herhalde önümüzdeki yıl farklı alanlardan konuklar çağıracağız. Şöyle de bir şey var, sizin entelektüel donanımınızın olması yetmiyor, bir de sosyal sermayenizin olması gerekiyor. Daha fazla insanla tanışmış, temas etmiş olmanız gerekiyor ki birtakım işler yapılabilsin. Belki bu temaslar yeni eserler oluşması için öncü olur diye düşünüyorum.

Yaşam: Bence çok çok güzel bir fikir. Ben okulda olduğum dönemde böyle bir deneyimin içinde bulunmayı çok isterdim gerçekten. Bir de çok spesifik bir sorum var. Bunu hem sizinle konuşmak istiyorum hem de diğer konuklara yönelteceğim. Bahsettiğimiz tüm belirsizlikler sonucunda, dramaturglar çalıştıkları ekiplerde ne kadar ücret talep etmeleri gerektiğini genellikle bilemiyorlar. Bu sorunun cevabı çoğu zaman kişisel ilişkiler üzerinden şekilleniyor; bir dramaturg başka birine soruyor, başkalarının deneyimlerinden yola çıkarak bir yanıt bulmaya çalışıyor ya da prodüksiyonun büyüklüğüne göre bir tahminde bulunuyor. Ancak, dramaturg emeğinin ekonomisine dair sürdürülebilir bir ölçüt yok. Sizce bu durumu daha sürdürülebilir hale getirmek için nasıl bir yol izlenebilir? Bu konuda ne düşünüyorsunuz, nasıl adımlar atılabilir?

Oğuz: Bu konuda açıkçası çok düşünmedim. Burada nasıl bir formül bulunabilir çok emin değilim. Ama işte, biraz önce senin de dediğin gibi, sanırım gruptan gruba, yani ekibin örgütlenmesine, ekibin mali yapısına bağlı olarak bütün bunlar değişecek. Ama kişisel ilişkiler hâlâ daha belirleyici oluyormuş gibi görünüyor. Bir de biz pek para konuşan insanlar da değiliz, yani önce parayı konuşan profesyoneller değiliz. Burada tabii ki iş örgütlenmeye varıyor, meslek örgütlenmesine varıyor, mesleğin tanımlanmasına varıyor. Dolayısıyla bütün bunlar olmadan sanırım o kaşenin belirlenmesi pek mümkün değil. Ama zamanla olacak diye düşünüyorum. Bir oyuncu, bir yönetmen, bir ışık tasarımcısının aldığı ücrete oranla dramaturgun da bir oranda hak sahibi olacağını düşünüyorum. Olması gerektiğinde zaten hepimiz hem fikiriz ama yakın zamanda daha düzenli olacağını umut ediyorum.

Yaşam: Evet, sanırım dramaturgun köprü olma rolü ve belirsizliklerle ilgili alanı, prova sürecinde ve sonrasında birçok şeyi üstlenmesine neden oluyor. Ama bu, daha görünmez bir emek biçimi. Örneğin, ışık tasarımcısının işi tamamlandığında ortaya somut bir sonuç çıkıyor ve bu, doğrudan değerlendirilebiliyor. Oysa dramaturgun yaptığı iş, görünmez olduğu için hem değerlendirilmesi hem de karşılığının talep edilmesi zor. Evet, kesinlikle katılıyorum. Zaten en temelde para konuşabilen bir meslek grubu değiliz ki tiyatrodaki birçok rol de öyle. Ama bu durum, bir dramaturg olarak hayatını sürdürebilmek açısından ciddi bir imkânsızlık yaratıyor. O ekonomiyi belirlemediğimiz sürece, bir mesleğin profesyoneli olmak konusu da tartışmaya açılır hale geliyor belki. Bu yüzden biraz bunu konuşmak, en azından konuşabilmek gerektiğini düşünüyorum.

Oğuz: Evet, dramaturgun iş alanının, görev alanının çoğu zaman somut olmamasından kaynaklanıyor. Senin de dediğin gibi, aslında oradaki emek genellikle görünmüyor. İşte benim zaman zaman alıntıladığım bir şey var: Bir dramaturgla bir oyun sonrası söyleşide bir seyirci diyor ki: “Işık tasarımcısının yaptığı ışığı gördük, yönetmenin nasıl bir reji yaptığını gördük, kostümcünün nasıl giydirdiğini, oyuncuların nasıl oynadığını gördük. Siz ne iş yaptınız bu oyunda, sizin katkınız nedir?” diye sorduğunda, Mark Lay da diyor ki: “Şunu yaptım, bunu yaptım diye özel olarak bir şey söyleyemem. Ama bu oyunu bir yerinden kesseydiniz benim kanım da akardı” diyor. Şimdi evet, oyunun her yerinde bir dramaturg olabilir. Kâğıt üzerinde gerçekten de oyuncuya da aslında metni anlatabilir, kostüm tasarımcısına fikir verebilir, mizansenle ilgili yönetmene fikir verebilir. Dolayısıyla tüm ekibin oyunu anlamasına yardımcı olabilir ya da ne bileyim, benim pratikte çoğu zaman başıma geldi, metni oturup yeniden düzenledim. Yani metin yazarına neredeyse katıldım. Böyle işler yaptığınızda aslında görünen, yine de pratikte görünen somut işler oluyor. Ama, evet oyunu kestiğinizde dramaturgların da kanı akıyor. O kanın bir bedeli olmalı ama nasıl tespit edeceğiz bilemiyorum.

Yaşam: Son bir sorum var, hocam. En başından beri siz de biliyorsunuz Dramatist’in nasıl yola çıktığını. Aslında kendi İhtiyaçlarımızdan yola çıkarak biraz bir adım atmak istedik. Buluşma alanı olarak tasarlanan böyle bir topluluk ileride bir dayanışma ağı da oluşturabilir. Siz bunun hem dramaturgların hem oyun yazarlarının tiyatro üreticisi olarak varlık sürdürmeleriyle ilişkili bir katkı sağlayabileceğini düşünüyor musunuz ya da Dramatist’in gelecekte yapabileceği şeylere dair önerileriniz var mı?

Oğuz: Dramatist Türkiye fikrini ilk bana mail attığınızda çok sevindim. Çünkü böyle bir ihtiyacı, bir platformun olması gerektiğini uzun zamandır hisseden biriydim. Her zaman meslek örgütlenmeleriyle ilgili çabaları destekliyorum. Ama bu örgütlenmeler genellikle mesleğin tanımı ile ilgili bir krizde dağılabiliyor ya da gücünü kaybedebiliyor. Şimdi, burada da böyle bir problemimiz var. Evet, kime dramaturg diyeceğiz, kime dramatist diyeceğiz gibi bir problem var. Ama daha esnek bu tür platformlar sanırım daha kapsayıcı olabilir. İkincisi Dramatist Türkiye bir dayanışma ağı olarak kendine hedef belirleyebilir. Dramaturgların ya da oyun yazarlarının mesleki dayanışma ağında kendilerini bulabilecekleri, başka meslektaşlarından destek alabildiklerini bildikleri bir platform olması ilk hedefleri olabilir Dramatist Türkiye'nin.

Bu platformun yeni iş birliklerine kapı açacağını düşünüyorum. İş olanaklarının paylaşılması, insanların birbirleriyle tanışmasını sağlaması gibi pek çok farklı işlevi olabilir. Kaynak, bilgi ve tecrübe paylaşımı yapabilir. Burada alanla ilgili özel atölyeler yapılabilir. Bu mesleğe girecek olan genç kuşak orada çok geniş bir bilgi birikimiyle karşılaşabilir. Sanırım Dramatist Türkiye'nin çok fazla olanağı olacak diye düşünüyorum. Henüz öngöremediğimiz pek çok proje ve çalışma ortaya çıkacaktır. Dolayısıyla bu ilk adım bence çok önemli. Bundan sonra, bu platforma üye olacak dramaturglar, oyun yazarları bu platformu şekillendirecektir. Bu platformun dramaturjisini de böyle esnek bir şekilde sürekli şekillendireceklerdir diye düşünüyorum. Bu arada bu vesileyle hayırlı olsun.

Yaşam: Çok teşekkürler hocam, umarım hepimiz için faydalı olur. Tanıtımla birlikte dramaturglar ve oyun yazarlarıyla ilk karşılaşmamızı yaşadık. İnsanların aklında pek çok soru olduğunu fark ediyorum: Bu platform nasıl bir yapıya sahip olacak, buradan nasıl fayda sağlanabilir ya da nasıl katkıda bulunulabilir? Onların sorularını gördükçe, aslında benim de onlara sorularım olduğunu düşündüm. En temelde, dramaturjinin esnek yapısının bu platforma da yansıması gerektiğini düşünüyorum. Birlikte hangi ihtiyaçlarımızın olduğunu belirleyebilir ve sizin de bahsettiğiniz ihtimalleri gelecekteki projelere dönüştürebilirsek, gerçekten ortak bir üretim süreci yaratmış olacağız. Yani burası sadece bir şeyler yapan ve insanların katıldığı bir yer olmaktan çok, herkesin birlikte düşünerek gelecekteki ihtimalleri değerlendirdiği bir alan olmalı. Umarım bu yönde şekillenir.

Oğuz: Benim de düşüncem o.

Yaşam: Çok teşekkür ederim katıldığınız için hocam, çok güzeldi benim için sizinle sohbet etmek. Umarım tekrar başka bir bölümde de buluşuruz.


*Bu çalışma Avrupa Birliği Sivil Düşün Programı kapsamında Avrupa Birliği desteği ile hazırlanmıştır. İçeriğin sorumluluğu tamamıyla Dramatist Türkiye’ye aittir ve AB’nin görüşlerini yansıtmamaktadır.


Discussion about this episode