Dramatist Türkiye
Dramaturji: Ses ve Söz
Yazarlar İçin Rehabilitasyon Merkezi: Murat Mahmutyazıcıoğlu
0:00
-10:43

Yazarlar İçin Rehabilitasyon Merkezi: Murat Mahmutyazıcıoğlu

Bu hafta Yazarlar İçin Rehabilitasyon Merkezi’nde Aslı, Murat Mahmutyazıcıoğlu’nu ağırlıyor.

Aslı Ekici: Merhaba, ben Aslı. Bu Merkez oyun yazmanın dünyadaki en zor iş olduğunu iddia eden bir yardım kuruluşudur.

Oyun yazmak bir marangozun yaptığı işten zordur. Çünkü oyun yazarken marangoz atölyesindeki gibi araç ve gereçleri gözünüzle göremezsiniz. Şarkı söylemekten zordur çünkü üretildiği anda karşı tarafa ulaştıramazsınız. Madencilikten zordur. Daha neler. Çünkü aklınızın ve kalbinizin karanlık tünellerinde gezerken bulduğunuz cevherler onlarınki gibi birikmek yerine hemen uçup gitme riskine sahiptir. Öğretmenlikten kesinlikle zordur çünkü kimse size maaş vermez. Kalp doktorluğundan bir şekilde zordur çünkü insanlara ait duygularla uğraşırken steril bir ortama sahip olmak çok küçük bir ihtimal. Ve son olarak, beyaz yakalı olmaktan zordur. Çünkü mesai saatlerine tabi değilsiniz. Bu merkez bahsedilen tüm zorluklarla mücadele etmeye mecbur olan oyun yazarlarının fiziksel ve ruhsal bütünlüğü için hayati bir önem taşır. Zira kendini regüle etmekten bir haber olan yazarın kronik kas ağrıları, duygusal yeme bozukluğu, öz değerini hızlıca yitirme, kaygı bozukluğu, dürtüsel davranışlar ve sık sık gelen intihar arzusu gibi durumlarla yüzleşmesi kaçınılmazdır.

Bugün merkezimizin uzmanlarından Murat Mahmutyazıcıoğlu'yla birlikteyiz. Şimdi ona yönelttiğim soruları ve uzman cevaplarını dinleyeceksiniz. Kimsin? Söylediklerine güvenebilir miyim.

Murat Mahmutyazıcıoğlu: Murat ben. Oyun yazarıyım, yönetmenim. Söylediklerime çok güvenebileceğini iddia etmem dürüst olmaz. O yüzden kaygan bir zeminde ilerliyoruz diyebilirim.

Aslı: Seni oyun yazarlığına başlatan şey ne oldu?

Murat: Tiyatro tutkumun ve daha sonra tasarladığım şeyin içinde olmak ya da sahnedeki şeyi karşıdan görmek gibi bir itkiyle oldu sanırım. Çok emin değilim ama böyle bir şey galiba.

Aslı: Neden oyun yazıyorsun? Sence bu meslekte ısrarcı olmak saçmalık mı?

Murat: Bu meslekte ısrarcı olmak çok büyük bir saçmalık bence. Neden ısrarcı olduğumu bilmiyorum ama başta söylediğin gibi bunun tanısı konulan ya da konulmayan delilik gibi bir şey. Ama işin romantik tarafını bir kenara bırakırsak hikâye anlatmanın, insanlara bir şeyler anlatmanın ve bunu sahnede anlatmanın çok zevkli, eğlenceli olduğunu düşünüyorum.

Aslı: Oyun yazarlığı bir meslek mi sence?

Murat: Oyun yazarlığı bir meslek, bir hayat biçimi, bir felsefe… Ama çok da gerekli olmayan bir meslek oyun yazarlığı. Sadece “oyun yazarı” olmasak daha sağlıklı olabiliriz. “Beyaz yakalı ve oyun yazarı”, “mimar ve oyun yazarı” da olunabilir. Tıpkı oyuncu ve mimar ve iç mimar olunabildiği gibi. Ya da benim olamadığım ama keşke olsaydım dediğim gibi.

Aslı: Yazmak için neye ihtiyaç var? Nereden başlamalı?

Murat: Bir fikre ihtiyaç var. “Vaav” diyeceksin şimdi. Ama gerçekten bir fikre ihtiyaç var. Ölmüş ya da yaşayan bir sürü yazarın kitaplarını okuyoruz ya da birebir sohbet edebiliyoruz. Biz tiyatrocular o konuda şanslıyız. Hep genelde bir fikrin çok önemli olduğunu söylerler. Bir fikrin, bir yazının, bir sloganın… Her şeye her seferinde sıfır noktasından başlamak. Öyle bir yerden başlamak lazım galiba.

Aslı: Yazmak için hep arzu dolu olur musun? Bu arzuyu neye benzetirsin? Rengi, tadı, kokusu nasıl?

Murat: Ben yazmak için arzulu olmam. Kendimi zorlarım yazmak için. Çünkü sonuca çok çabuk ulaşmak istiyorum ve bu da çok tehlikeli bir şey. O işin işçiliğinin çok uzun süreceğini bildiğim için masaya oturmak gerçekten gri, soğuk bir duvar benim için. O koşulları oluşturmak her seferinde biraz yorgunluk veriyor. Ama sonra, işin içinde kaybolduğum zaman zevkli bir 10-15 dakikası filan var.

Aslı: Bi oyun yazarı yazdıklarının arkasında duracak güvene ne zaman gelir? Senin için böyle bir an oldu mu? Sence bir kişi ne zaman kendine oyun yazarıyım diyebilir?

Murat: Bundan çok emin değilim. Her zaman yazdıklarımın arkasında olamam. Çünkü bunların birçoğu, birçoğu değil hepsi aslında, deneme aynı zamanda. İnsan denediği bir şeyi çok tutkulu bir şekilde, kesin yargılarla savunmamalı zaten. Tamamen reddetmemeli de. Orta bir yerde durup, deneyimi kazanıp, bir sonraki oyuna onu aktarmaya çalışmalı bence. Ben “Ama ben böyle demek istedim. Ama ben bunu aslında böyle yaptım” gibi şeyler söylemekten çok sıkılırım. İçimden gelir ama hep susarım. Çünkü öyle yapamamışım demek ki. “Hadi bir dahaki sefere, nerede eksik kalmış, onu çalışayım; tekrar deneyimleyeyim,” derim.

Aslı: Bir oyun yazarı maddi talebini neye göre, ne kadar ve nasıl belirlemeli?

Murat: Her koşulda değişken bir şey bu. Birçoklarının aksine, bence oyun yazarı para kazanmalı. Daha doğrusu emek üreten, yazıyla, düşünceyle emek üreten herkes para kazanmalı. Bu bizim ülkemiz için yeni bir şey. Ama yazar daha çalışma aşamasında dahi karşı taraftan para talep etmeli. Bayağı net bir şekilde söylüyorum. Her seferinde bunu yapıyor muyum dersen, hayır yapmıyorum. Ama öğreniyorum. Çünkü oyun yazmak gerçekten psikolojik bir yolculuk. Kendimize zarar veriyoruz aslında. Bunun da bir bedeli olmalı. Tabii ki, parayla ölçülemez, ama ölçülebilirliği de var tabii.

Aslı: Türkiye tiyatro ekosisteminde sana göre oyun yazarlarının ihtiyaçları nelerdir?

Murat: Ne kadar keskin, emin emin bir şeyler söylüyorum gibi oluyor. Bence oyun yazarının asıl ihtiyacı olan şey, ona güvenen bir ekip. Oyuncu olur, yapımcı olur, fark etmez: küçük bir kalabalık. Çok fazla olmasına da gerek yok, üç-dört kişi yeter. Oyun yazarı yazsın, karalasın, metin okunsun ve sağlıklı bir geri bildirim gelsin. Güzel, tatlı, ufak kumpanyamsı bağlara ihtiyaç var. Oyun yazarı bir reklam yazarı gibi ya da ödev yazıyor gibi, sürekli değişen koşullara ayak uydurmak zorunda olmamalı. Bir köşede durmalı. İstanbul’da bile olsa, bir apartmanın köşesinde kapanmalı, sonra iki-üç ayda bir çıkmalı ortaya.

Aslı: Yazar yeterince çalışmadığını zannettiği için kendini suçlu hissederken ve suçluluktan hiçbir şey yapamazken ne yapmasını önerirsin?

Murat: O kadar yaşadığım bir şey ki “Ya bugün de yazmadım” filan diye. Sonuçta bir de deadlinelar var. İnsanlara söz veriyorsun ya da kendine… Gerçi ben o insanlara söz verme meselesini çoktan atlattım. Artık “Yapamadım,” diyorum, suçluluk duymadan. Ama iş kendine geldi mi, orada o problemi çözemiyorsun. Çok kez ter içinde “bugün de yazmadım” diye uyandım. Gerçekten çok oldu.

Bundan kurtulmanın tek yolu, her gün oturup disiplinli bir şekilde yazmak. Eğer bunu bir meslek olarak kabul ediyorsak, o zaman bu bir pratik olmalı. Ama ben bunu çok yapabilen biri değilim. Daha çok yılın belli zamanlarında, sıkışık dönemlerde aşırı yazan biriyim. O yüzden tavsiye edeceğim şey: her gün yazmak. Ama benim yaptığım şey genelde anksiyete krizleri, ter içinde uyanmalar… Sonra bir 10-15 gün kapanıp, yazdığım şeyin üzerine tepine tepine çalışmak.

Aslı: İlhama inanır mısın?

Murat: Hiç inanmam ilhama. Çok sıkıcı buluyorum ilhamı. Tiyatroyu böyle büyülü, kelebeklerin uçuştuğu bir yer olarak gören romantik cümlelerden hiç hoşlanmıyorum, bence tam tersi. Az önceki soruya da cevabımı devam ettireyim: oturacaksın, yazacaksın. Bu kadar kuvvetli ve bir anlamda kolay bir şey. Oyuncu için de sağlıklı olacaksın, iyi uyuyacaksın, sahneye çıkıp oynayacaksın. Yani burada romantik bir durum yok. Ezberleyeceksin, kendini sağlıklı tutacaksın, bütün koşulları aşıp oyuna gideceksin, oyununu oynayacaksın. İlham bence çok çalışmayanların ya da çok tembel insanların aradığı bir şey.

Aslı: Devamlı oyun yazacaksın ama hayatın boyunca tek bir oyun metni okuyabileceksin. Bu hangi metin olurdu?

Murat: Öyle bir şeye inanmıyorum demek istemiyorum. Söyleyeceğim. Godot’yu Beklerken olabilir. Çünkü oradan farklı yıllarda, koşullarda başka çıkarımlar yapabiliriz. Her iyi oyunda bunu yapabiliriz. Çehov’un oyunlarından bir tanesi de olabilir mesela.

Aslı: Son olarak Dramatist Türkiye hakkında ne düşünüyorsun?

Murat: Ben arşive çok inanıyorum. Kendi kişisel arşivimi de tutmaya çalışıyorum. Bu, sadece geçmişi depolamak değil. Sonuçta biz yazarız, fikir üretiyoruz ama ne yazık ki kaleme aldığın ya da bilgisayara yazdığın şey kadar varsın. Mesela birkaç yıl önceki defterlerde neler yazmışım, hangi oyun broşürlerini toplamışım… Bunlara bakmak bana çok iyi geliyor.

Ve şu an yaptığımız şey de, eğer 10 yıl sonra ya da sadece 3–4 yıl sonra birine ilham verecekse ya da “Aa, ne sıkıcı adammış,” dedirtecekse bile, bence çok kıymetli. Bu kayıt bile bir arşiv olarak önemli. Ve bu sürece katkı sunduğu için Dramatist’e teşekkür ediyorum. Coşkuyla, heyecanla yeni üretimlerinizi bekliyorum.

Aslı: Teşekkürler, Murat. Bir sonraki bölümde görüşmek üzere.

Murat: Teşekkürler.


*Bu çalışma Avrupa Birliği Sivil Düşün Programı kapsamında Avrupa Birliği desteği ile hazırlanmıştır. İçeriğin sorumluluğu tamamıyla Dramatist Türkiye’ye aittir ve AB’nin görüşlerini yansıtmamaktadır.


Discussion about this episode