Her başlangıç barındırdığı olasılıklarla yeni bir hareket alanı ve umut taşır. Dramatist Türkiye’nin gerçekleşme heyecanını yaşadığımız şu günlerde, bu yola çıkışın taşlarını nasıl döşediğimizi, neyi umduğumuzu ve nelerin gelişini beklediğimizi düşündük. Bir başlangıcın kaydını tutmak, o taşların bizi nereye götürdüğünü takip edebilmemizi sağlayabilir. Bu yazıda, yolculuğun başına bir iz bırakmayı ve tiyatroyla kurduğumuz ilişkiyi anlamlandırarak Dramatist’in bakış açısını ve bu başlangıcı mümkün kılan düşünceleri görünür kılmayı umuyoruz.
Tiyatro birçok şeyin yanında bir ekosistemdir. Bir ekosistem olarak tiyatroyu düşünmek, iç içe geçmiş organizmaları, bu organizmaların birbirleriyle olan bağını görmeyi ifade eder. Timothy Morton ekolojik kavrayışın kapsamını genişleterek bunun yalnızca doğayla ilgili değil birlikte yaşamakla (coexistence) ilgili olduğunu söyler. Ona göre insanların bir ortama ihtiyaçları olduğu kadar birbirlerine de ihtiyaçları vardır. İnsanlar birbirinin çevresidir.1 Ekosistem kavramı, tiyatroyu sadece bir sanat formu değil, aynı zamanda bir iletişim, üretim ve dönüşüm alanı olarak hayal edebilmemize imkân tanır. Tıpkı doğada olduğu gibi, tiyatroda da her parça birbiriyle etkileşime girebilir, varlıklarını bu bir aradalıkla sürdürebilir. Bir performansın sahneye gelene kadarki sürecinde farklı anlatılar, bakış açıları, görev dağılımları, koşullar, alınması gereken kararlar, yeniden yazılan metinler ve daha birçok şey vardır. Her performans, her yapım ve her metin bu ekosistemin dinamiklerini yeniden şekillendirme gücüne sahiptir. Bu sistemin sürdürülebilirliği ise sanatsal üretimle birlikte bu üretimi mümkün kılan yapıların ve koşulların yaratılabilmesi ve korunmasıyla doğal olarak bağlantılıdır. Dramatist için yola çıkarken bir araya gelmenin, üretim süreçlerini tartışmanın ve paylaşmanın bu ekosistemin sürdürülebilirliği için önemli olduğu inancındaydık.
Tiyatronun üretim sürecini, birçok parçanın bir araya geldiği bir alan olarak anlamak, bu parçaların hem kendi içlerinde hem de birbiriyle karmaşık ilişkiler barındırdığını kabul etmekle mümkündür. Her bir parça, diğerlerinin işleyişi için gereklidir. Yazar, yönetmen, oyuncu, yapımcı, dramaturg, ışık tasarımcısı, koreograf, reji asistanı gibi yaratıcı sürecin her bir aktörü, kendi alanlarında özgün bir üretim gerçekleştirir. Bu kolektif üretim sonucunda sahnede bir metnin estetik mimarisiyle karşılaşırız. Ancak bu mimarinin nasıl kurulduğu, tarihin farklı dönemlerinde tiyatronun parçalarının işlevleri ve görünürlükleriyle birlikte sürekli bir dönüşüm geçirir.
20. yüzyılın başlarında yönetmen tiyatrosu anlayışı tiyatronun merkezine yerleşmiş ve bu dönemde yönetmenin sanatsal üretimdeki belirleyici rolü öne çıkmıştır. Bununla birlikte, Antik Yunan’da dramaturji kavramı bugün anladığımız anlamıyla neredeyse hiç gündeme gelmemişken, bu alan Lessing’in öncülük ettiği çalışmalarla birlikte 18. yüzyılda Almanya’da merkezi bir konuma yükselmiştir. Daha yakın zamanlarda, "oyuncusuz tiyatro" gibi kavramlarla tiyatronun temel algıları sorgulanmış, seyirciyi edilgen bir konumdan çıkarıp aktif bir katılımcı hâline getirme çabaları tiyatronun dinamiklerini önemli ölçüde dönüştürmüştür. Son yıllarda dekor, müzik, hareket tasarımı gibi ögelerin minimumda tutulduğu, oyuncunun bedeni ve yazarın metnine odaklanan bir anlatı tiyatrosu formunun yükselişi, minimalizmin ve öznel deneyimin öne çıktığı bir estetiği beraberinde getirmiştir. Tüm bu dönüşümler, tiyatro ekosistemindeki her parçanın tarihsel, toplumsal ve ekonomik koşullardan etkilenerek farklı dönemlerde farklı roller üstlendiğini ve bu rollerin birbirleriyle sürekli bir etkileşim içinde yeniden tanımlandığını gösterir.
Dramaturglar için durum bundan biraz daha karmaşık olabilir. Her ne kadar bu disiplinde de tarihsel süreçlerin göz ardı edilemeyecek bir etkisi olsa da bugün hâlâ dramaturjinin net bir tanımını yapmak ve dramaturgun konumunu anlamak zordur. Doğası gereği esnek bir yapıya sahip olan bu tanım belirlenemedikçe dramaturgun bahsettiğimiz ekosistemde kendine yer bulması, görünür olması, yaratıcı alanını inşa edebilmesi giderek zorlaşır. Dramaturji nedir? Dramaturg kimdir? Ne iş yapar? Nasıl bir rolü vardır? Bu rol performansa göre nasıl değişir? Neden önemlidir? Bir oyunu ne yönde etkileyebilir? Bir performansla karşılaştığımızda dramaturjiyi nasıl görürüz? Yıllardır süregelen bu sorular ilginçtir ki tiyatro çalışmaları içinde nispeten daha az üzerine düşünülmüş, literatürde kendine daha az yer bulmuş sorulardır. Taner Büyükarman 1992’de yazdığı bir makalede dramaturjide bir hesaplaşmaya gidilmesini ve dramaturgların tiyatrodaki görevi ve işlevinin şimdiye dek yapılanlar ve yapılmayanlarla yeniden gözden geçirilmesini önermiştir.2 Bugün hâlâ bu hesaplaşmanın gerektirdiği araştırmalar gerçekleştirilmemiştir. Bu eksikliklerin farkındalığıyla dramaturglar ve oyun yazarlarının bir araya gelerek sorunlarını tartışabileceği ve yaratıcı süreçlerini derinleştirebileceği bir alanın gerekliliği daha da belirginleşiyor.
LMDA (Literary Manager and Dramaturgs of America)3 gibi uluslararası örgütlenmelere baktığımızda böyle bir buluşma alanının taşıdığı potansiyellerin nerelere ulaşabileceğinin izlerini sürebiliyoruz. Bu örgütlenme, dramaturglar ve oyun yazarları arasında bir ağ kurarak mesleki dayanışmayı güçlendiren, eğitim ve mesleki gelişim olanakları sunan, sektörel hakları savunan ve uluslararası bağlamda iş birlikleri kuran bir platform olarak önemli bir örnek sunuyor. Türkiye’de de sektörel birikimin kişisel ilişkilerle değil de profesyonel bir mecra aracılığıyla dolaşıma sokulmasının, tiyatro üreticileriyle kurulan ya da kurul(a)mayan ilişkilerin yeniden gözden geçirilmesinin, çağdaş dramaturjinin ve oyun yazarlığının olanaklarının tartışmaya açılmasının bu mesleği icra eden profesyoneller ve tiyatro üreticileri için kritik olduğuna inanıyoruz.
Türkiye’de dramaturji, tiyatro kuramı ve oyun yazarlığı alanında eğitim alan kişilerin, ekonomik belirsizliklerle birlikte sanatsal kaygılar içinde şekillenen bir yolculukta olduklarını hem gözlemledik hem de deneyimledik. Tiyatro ekosisteminde dramaturgların ve oyun yazarlarının konumu, mesleki belirsizliklerin ve yapısal sorunların gölgesinde şekilleniyor. Dramaturglar, sıklıkla kendi rollerini tanımlamakta zorlanırken, tiyatro topluluklarının dramaturjiye duyduğu ihtiyacın tam olarak anlaşılmaması bu alandaki emeği görünmez kılabiliyor. Oyun yazarları ise güvencesiz çalışma koşulları, telif süreçlerindeki belirsizlikler ve uluslararası alana açılmanın sınırlı imkânlarıyla yüzleşiyor. Her iki meslek grubu da sanatsal üretimlerini geliştirmek için gerekli araçlardan yoksun kalabiliyor. Kimi zaman bir metnin sahnelenmesi dahi kişisel tanışıklıkların ötesine geçemeyen bir sürece dönüşebiliyor.
Bu koşulların ışığında, tiyatro üretim sürecinin parçalarının birbirleriyle olan ilişkisini yeniden düşünmek gerektiğine inanıyoruz. Birlikte var olmanın ve üretmenin imkânlarını sorgulamak, dramaturglar ve oyun yazarları için mesleki dayanışmayı ve yaratıcı süreçlerin derinleşmesini mümkün kılabilir. Dramatist Türkiye, yalnızca bir paylaşım zemini değil, tiyatro ekosisteminde sürdürülebilir bir diyalog ve eleştirel düşünce geliştirmeyi hedefleyen bir alan yaratma arayışıdır.
Bu arayışı hep birlikte sürdüreceğimize dair duyduğumuz inançla, şimdilik hoşça kalın!
Timothy Morton, The Ecological Thought (Cambridge, MA: Harvard University Press, 2010)
Taner Büyükarman, Tiyatroda Dramaturji, (İstanbul: Kültür Bakanlığı Yayınları, 1992)
Literary Managers and Dramaturgs of the Americas (LMDA), 1985 yılında kurulan, dramaturgları ve edebi yöneticileri destekleyen uluslararası bir organizasyondur. LMDA, dramaturjik uygulamaları geliştirmek, mesleki dayanışmayı artırmak ve tiyatro ekosisteminde dramaturjinin rolünü güçlendirmek için konferanslar, burs programları ve ağ oluşturma etkinlikleri düzenler. Daha fazla bilgi için bkz. https://lmda.org